Yüz elli yıl önce, Doktor John Snow, Londra haritası ve su temin sistemi verilerini kullanarak, Londra’da bir kolera salgın alanının kaynağını belirledi. Onun analizi, suyu belirli bir su pompası tarafından sağlanan mahallelerin, hastalıktan diğerlerinden daha fazla etkilendiğini kanıtladı. Belirlenen pompayı kapatarak alandaki salgını kontrol etmeyi başardılar.
Bu olay, iki neden den ötürü tarihsel bir anlatımdan daha fazlası ve kentsel tasarımda bir dönüm noktasıydı. İlk olarak, vatandaşların farklı uzmanlık alanlarının işbirliğinden nasıl faydalanacakları bağlamında, şehir planlamasına çok disiplinli bir yaklaşımın önemini gösterdi. İkincisi ise tasarım ve sağlık arasındaki bağlantıyı ve sağlıkla ilgili hususların şehir planlama ve kentsel tasarıma dâhil edilmesinin önemini kanıtladı.
Takip eden yıllarda halk sağlığı uzmanları şehir plancılarına ve mimarlara katıldı. Bilimdeki gelişmeler, yeni teknolojiler ve gelişen ekonomiler sayesinde şehirlerdeki yaşam koşulları iyileştirildi ve şehir sakinlerinin sağlık ve güvenliğini garanti altına alan standartlar ve düzenlemeler tanımlandı ve uygulandı. Bu başarı memnuniyet verse de disiplinler arasındaki ilişkiler yıprandı: kentsel tasarım ve halk sağlığı yine yollarını ayırdı. Bu, bugün kendimizi bulduğumuz zorlu durumun doğuşuydu – henüz kontrol edilemeyen bir salgınla başa çıkmak.
Bir viral salgının nasıl çalıştığını gözden geçirelim: genel olarak, COVID-19 gibi birçok salgının başlangıcı hayvan konaklardan bilinmeyen bir virüsün bir insana bulaşması olur. Bu virüsün yayılma kapasitesine, şiddetine ve içeriğine bağlı olarak, henüz sağlık otoriteleri durumu tanımlayamamışken, enfeksiyon birkaç vakadan bir epidemiye ve daha sonra birkaç hafta içinde bir pandemiye dönüşebilir. COVID-19 ile yüksek yoğunluklu nüfuslu bir bölgeye, dünyanın geri kalanına kolay ve hızlı ulaşım bağlantılarına ve oldukça bulaşıcı bir virüse sahibiz. Ve bu virüs konak canlısını hızlı bir şekilde öldürmediğinden ve herhangi bir enfeksiyon belirtisi gösterilmeden önce bulaşabileceğinden, insanlar arasında yayılmak için yeterli zamanı bulabildi.
Peki tasarımcıların bir salgının yayılmasıyla ne ilgisi var? Halk sağlığı ve kentsel tasarım arasındaki kopukluk, 20. yüzyılın ortalarında eşi görülmemiş bir kentsel büyüme döneminde gerçekleşti. büyüme Büyüme, ülkeler başa çıkmaya hazırlıklı olmadıkça kendi başına bir sorun değildir. Dünyanın pek çok bölgesinde, kırsal alandaki yerinden olma, hükümetlerin ve planlamacıların insanların ihtiyaçlarına yeterli bir yanıt verebilme kapasitelerini aştı. Bu, kayıt dışı kentsel yerleşimlerin çoğalmasına yol açtı. Bugün, şehirlerde plansız ve düzensiz alanlarda bir milyardan fazla insan yaşıyor, bu da 2030 yılına kadar ikiye katlanması beklenen şaşırtıcı bir rakam.
Genellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde bulunan bu yerleşimler ortak bir özelliğe sahiptir; yaşamak ve gelişmek için güvenli bir ortam sağlamak için minimum düzeyde altyapıdan yoksundurlar. Ayrıca gerekli sanitasyondan (üretimde hijyenik ve sağlıklı durumların yaratılması ve devam ettirilmesi) yoksundurlar, bu nedenle dışkı ve kir ile kirlenmiş su, kötü inşa edilmiş evler arasından akar. Pazarları, çoğu durumda, herhangi bir sıhhi düzenleme olmadan yarı geçici yapılar altında korunur; ve buralarda ölü ve canlı vahşi hayvanların diğer yiyeceklerle aynı alanda bulunması da nadir değildir. Bu ortamlar yeni enfeksiyonların ve salgın hastalıkların gelişmesi için mükemmel bir üreme alanıdır.
Son birkaç on yılda, sayısız bulaşıcı hastalık salgınından geçtik. Dünya ne kadar gelişirse, salgınlar birbirine o kadar yakın olur. 1970’lerden beri, Afrika ormanının ortasındaki küçük köylerde, nüfusun belirli bir yüzdesini silip kaybeden çok ölümcül Ebola salgınları görülmekte. Şimdi neler değişti? Toprağa ve kaynaklara aç olan toplumlarımız, vahşi hayvanların yaşam alanlarını tahrip ederek potansiyel viral havuzlara çok yaklaşıyor. Ve bunu herhangi bir önlem almadan yapıyoruz. Aksine, gelişmiş ulaşım virüslerin kolayca yayılabileceği anlamına gelirken, insanları sağlıksız ortamlara da sokuyoruz. Böylece mükemmel bir salgın fırtınası yarattık.
Tasarımcıların sadece bir salgının etkisini azaltmak için değil, aynı zamanda bir sonraki viral hastalığın yayılmasını önlemek için yapabileceği çok şey var. Para ve kaynak yatırımı yapmamız gereken bazı alanlar şunlar:
Önlemler:
Sağlıklı pazar alanları geliştirmeye yatırım yapmalıyız. Vahşi hayvanların satıldığı ortamları kontrol ederek hastalığı başlangıçta durdurabiliriz. Bu, gıda pazarlarının farklı kültürlerdeki öneminden dolayı son derece karmaşıktır. Bu yüzden, yıkıcı olmadan, hayvandan hayvana ve hayvandan insana bulaşmayı sınırlayan müdahaleler geliştirmeliyiz.
Kontrol:
COVID-19 salgını Çin’de modern bir şehirde başladı; ancak bir sonraki hastalık çok sınırlı kaynakları olan Bangladeş’teki bir gecekondu mahallesinde veya Nairobi gibi bir mega kentte başlayabilir. Önümüzdeki 10 yıl içinde dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si uygun su, sağlık ve sanitasyon altyapılarına sınırlı erişime sahip kentsel ortamlarda yaşayacak. Tasarımcılar adım atmalı ve kısıtlı kaynaklara sahip şehirlerdeki koşulları iyileştirmek için çözümler bulmalıdır. Modern bir şehirde yeni ve süslü bir yeşil alan inşa etmek kolaydır. Asıl zorluk, Sahra altı Afrika gecekondu bölgesinde yetersiz yaşam koşulları nedeniyle bebek ölüm oranını azaltmaktır. Aynı gecekondu bölgesi bir sonraki salgının merkez üssü de olabilir.
Editörün görsel eki: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) şişme ameliyathane modülü, Suriye
Tepki:
Batı Afrika’daki 2014 Ebola salgını sırasında Çin hükümeti inanılmaz bir hızla sağlık tesisleri inşa etti (mevcut salgın sırasında Wuhan’da tekrarlanan durum gibi). Sınır Tanımayan Doktorlar, Haiti’nin 2010 depreminden sonra olduğu gibi birkaç saat içinde yoğun bakım kapasiteleri olan şişirilebilir bir çalışma hastanesi açabilirler. Aslında, insani yardım kuruluşları on yıllardır salgın hastalıklara tepki verdiler. Bununla birlikte, bu çözümler belirli bağlamlara, özellikle de felaket koşullarından sonra sınırlı kaynakları olan düşük gelirli ülkelere uyarlanmıştır. Salgın hastalıklar artık her yerde olabileceğinden, bir sonraki büyük zorluk, hastaneler New York gibi bir şehirde aşırı yüklendikten sonra yeterli bir sağlık altyapısı sağlamaktır. Bunu yapmak için, tasarımcıların dünyanın her büyük şehri için önceden hazır olan acil durum planlarını hazırlamada sağlık pratisyenleri ve yetkilileri ile birlikte çalışması gerekir. Salgınlar sırasında düşünmek için çok az zaman varken tartışmak içinse zaman hiç yoktur. Bunun yerine harekete geçmeliyiz. Hızla.
Bunlar, salgınlarla uğraşırken şehir plancılarının, mimarların ve tasarımcıların katkısının ne kadar kritik olabileceğine dair birkaç pratik örnektir. Buradaki hiçbir şey çığır açıcı değildir, ancak bir nedenden ötürü, salgınlara veya yetersiz hizmet alan topluluklara yatırım yapmak hükümetlerin veya kent geliştiricilerinin gündeminde olmamıştır. Ancak salgın hastalıklar hepimiz için buradalar. COVID-19 gibi viral salgınlara ek olarak, dünya çapında ölümlerin yüzde 70’inden fazlasından sorumlu olan bulaşıcı olmayan hastalık salgınlarına (kardiyovasküler hastalıklar, kanser veya diyabet gibi) değinmeliyiz. Tasarımcılar bu hastalıkların çoğunun önlenmesi, kontrolü ve yanıtında önemli bir rol oynamaktadır, bu yüzden bu alana dâhil olmak artık bir seçim meselesi değil, bir görevdir.
Yazar:
Dr. Elvis Garcia, salgın uzmanı, Harvard Tasarım Enstitüsü’nde öğretim görevlisi. Salgın Döneminde 2020 dersi Halk Sağlığı: Kamptan Binaya adlı dersinde Liberya’daki Ebola ve Haiti’deki kolera salgınlara yanıt veren Sınır Tanımayan Doktorlar ile bu alanda kazandığı on yıllık deneyimi aktarmaktadır.
Yazının orjinalini Harvard Üniversitesi Graduate Study of Design sayfasından okuyabilirsiniz.