Geçtiğimiz günlerde blogumuzda “Minyatürden Film Afişleri” başlığı ile paylaştığımız, son zamanlarda dikkatimizi çeken genç bir illüstratör, Murat Palta. Kendisi, Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Lisans Mezuniyet tezi sırasında yarattığı çalışmalar ile geleneksel minyatür sanatını dijitalle birleştirip kültürel bir etkileşime sokup dünyaca ünlü filmlerin sahnelerini canlandırmış. Çalışmaları o kadar etkili olmuş ki, birçok yerden teklifler almış, Kill Bill gibi filmlerin tanıtım sayfalarına çalışmaları eklenmiş. Biz de elindeki imkanları farklı bir yol açmak için kullanmakta çok başarılı bulduğumuz genç sanatçıyı daha yakından tanımak istedik.
1. Öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
24 yaşındayım. Dumlupınar Güzel Sanatlar fakültesinden yaklaşık 1,5 sene önce mezun oldum.
Şu anda İstanbul’dayım ve freelancer illüstratörlük yapıyorum. Onun dışında kendi projelerimle uğraşıyorum.
Çizime oldum olası ilgim vardı. Komik bir hikayeden dolayı bu yeteneğimi ilkokul müdürüm farketmişti. Güzel sanatlar lisesi okumam için beni oldukça zorladı.
Ben Hatay’ın İskenderun ilçesinde büyüdüm. Güzel sanatlar lisesi Hatay’daydı ve duyduğuma göre çok sıkı şartları vardı. Bundan dolayı eğitim açısından güzel sanatlardan uzun bir süre korktum.
Lisede matematikteki aşırı yeteneksizliğimden dolayı yabancı dil bölümünü seçtim ama gerçekten bu bölümü istediğimden emin değildim. O sıralar photoshopla tanıştım.
Hem çizime hem de bilgisayara merakım beni buna yönlendirdi. Sonra her nasılsa güzel sanatlarda grafik diye bir bölümün olduğunu duydum. Tam bana göreydi. Başka birşey okuyamazmışım galiba.
Bence bu konuda 3 aşama var: yeterlilik,yetenek ve yaratıcılık. Çizim konusunda yeterliyseniz hiçbir sorun yoktur. Fakat yaratıcılık yoksa ömrününüzün sonuna kadar orada ya da burada bir şekilde çizimler ya da tasarımlar yaparak tamamlarsınız. Öte yandan yetenek bence apayrı birşeydir. Bunun için bir insan körcahil olabilir, bilgisiz olabilir fakat mükemmel bir göze sahip olup inanılmaz gerçekçi çizimler, aşırı detaylı anatomiler ortaya koyabilir. Tıpkı gitar virtüözleri gibi düşünebiliriz. Teknik açıdan muhteşemdirler. Kendisinden sonra gelecek sanatçılar için oldukça iyi referanslar olurlar. Fakat bu da tamamiyle teknikle alakalı bir durumdur. Tam anlamıyla yapılan bir işin sanat olmasını istiyorsak mutlaka bir yenilik, bir bilgi, bir değişiklik katmalıyız.
Şöyle düşünün; turistik yerlerdeki portre karikatürler yapan da çiziyor, tıp kitaplarındaki kesitleri yapanlar da çiziyor, sergiler açan insanlar da çiziyor.
Doğuştan yetenekli miyim bunu gerçekten bilmiyorum. Annemlerin söylediğine göre 4-5 yaşında red kit’in çizgi romanlarını taklit ederek çizmeyi, balonlarını sora sora okumayı öğrenmişim.
Kısacası kendimi bildim bileli birşeyler çiziyorum. Dolayısıyla hayatımın parçası olmuş birşeyden ötürü sadece çizip bundan birşeyler kazanıp hayatımı idame ettirerek geçinmenin ötesine geçmek için çabalıyorum.
Kardeşimle çok sık film izleriz. İzledikten sonra konuşmaya da bayılırız. Bir kere Star Wars’ı izleyip “Osmanlı’da gerçekleşseydi nasıl olurdu?” diye muhabbet çevirmeye başlayınca konuştuklarımızı çizmeye karar verdim. İnternette oluşan güzel tepkiler üzerine bu konunun üzerinde durmam gerektiğini farkettim. Sonraki sene bunu tez konusu olarak seçtim.
Tez konusunu seçmemiz için beraberinde bazı kriterleri sunmamız gerekiyordu:
-Bir problem olmalı,
-Tez, bu problemi işaret etmeli,
-İşaret edilen bu sorun yapılan tezle ortadan kaldırılmalı
Minyatür ve geleneksel süslemelerle çalışan kişiler nasıl bir teknik görmüşse pek bir değişikliğe uğratmadan senelerce işlemişlerdir. Dolayısıyla kağıt üzerine boyayla başlamış, içerik olarak da genellikle Osmanlı döneminde yaşanan olayları içermiştir. Çöküş dönemlerinde de bu geleneksel sanat unutulmuş, endüstrileşmeyle de batının sanat anlayışı neyse aynı şekilde takip edilmiştir. Öte yandan İran, Japonya, Çin gibi ülkeler geleneksel süslemeleri ileriki yıllarda dijital platformda birleştirmeyi başarmıştır. Ülkemizde bunun eksikliğini gidermek için özellikle dijital olarak işlenmiştir. Tabi bununla birlikte çıkış noktam geleneksel yöntemler. Tabi ki de iki platform arasında geçişler yapıldı.
-Batı kültürünü içermeli,
-Doğu kültürüne uyarlanabilecek noktalar bulunmalı,
-Klasikleşmiş bir film olmalı.
Bu üç özellikleri aramıştım. İlk iki kriter doğu-batı sentezini sağlayabilmem için gerekli öğelerdi. Üçüncüsü ise çalışmaya bakan bir kişinin konunun ne ile ilgili olduğunu kolayca kavrayabilmesi için.
8. Film sahnelerini minyatür çizimler ile canlandırdıktan sonra gelen yorumlar nasıl oldu? Bitirme projesi günlerinizde bu kadar ilgi göreceğinizi tahmin ediyor muydunuz? En çok şaşırdığınız tepki ne oldu?
Negatif bir eleştiriye hiç denk gelmedim. 2013 Ekim ayında Cezayir’de düzenlenen festivale davet edildiğimde geleneksel minyatürle uğraşan ustaların gazabına uğrayacağımdan korktum hatta.
Ama tam tersi tepkiler gösterdiler. Yaptığım workshopa oldukça ilgiyle yaklaştılar. Bunların olacağını, bu kadar ilgi uyandıracağını kesinlikle ama kesinlikle tahmin etmiyordum. En çok şaşırtan tepki de Dubai’li bir kadının benden orijinal baskıları istemesiydi. Sonuçta tez çalışmasıydı ve bunlar okulda tutulur. Bunu anlattığımda da “okuldan bir şekilde alamaz mısın?” sorusu oldu.
Ne kadar film meraklısı olsam da sadece film temalı çalışmalar yapmak istemem. Bunun dışında mitoloji, bilim-kurgu, müzik, edebiyat gibi konulara da ilgim var. Bunlara da değinecek çalışmalar planlıyorum. Tabi yine sadece minyatür üzerinden hareket etmeyeceğim.
Şehir illüstrasyonu da İspanya’nın Toledo şehrinde stajdayken yaptığım, şehrin tanıtımına yönelik bir çalışmaydı. Yani özellikle yayılmasını istediğim bir çalışmadan ziyade zorunlu bir işti. Tabi yine de şehirle alakalı detayları da katarak ilgi çekmeyi başardım. Bununla ilgili birkaç İspanyol dergisiyle röportajım oldu.
11. Özgün çizgisini kurmaya çalışan genç bir tasarımcı olarak takipçilerimizle ve okuyucular ile son olarak neler paylaşmak istersiniz? Bizim için mini bir çizim yapar mısınız?
Kendisine bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz.


