Bir öğrenim yılının daha bittiği bu günlerde, 6. Uluslararası Beton Tasarım Yarışması ’14 ödül töreninde tanıştığımız, yarışmada birincilik ve ikincilik ödülleri alan arkadaşlarımızla güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Çalışmalarından da fark edilen tutkulu arayışları, mesleki merakı gösteren çabaları bizim oldukça ilgimizi çekti. Yarışmada birincilik ödülünü Atıl Aggündüz ve Onur Karadeniz ekibi alırken, ikincilik ödülünü de Tanju Coşkun almaya hak kazandı. Kendileri ile yaptığımız söyleşiyi, törendeki ‘özçekim’leri ile birlikte yayınlıyoruz.
TY. Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?
AA. Merhabalar, ben Atıl Aggündüz. İTÜ Mimarlık son sınıf öğrencisiyim ve “Whatabout” adlı kolektif öğrenci araştırma&çalışma grubunun kurucusuyum. Nisan 2012’den bu yana akademik yarıyıllar içinde İstanbul içi ve İstanbul dışı olmak üzere çeşitli yerlerde kentler, çalışma pratikleri ve “denetimsiz/denetmensiz eğitim” üzerine deneysel işler içeren atölyeler yapıyorum. Bu yaz dönemi için ise bir SALT’ta yapılan araştırma/workshop/sergi serisinde araştırmacı olarak çalışıyorum.
TC. Ben Tanju Coşkun. Ankara’da doğup büyüdüm. Bir şeyler okuyup araştırmayı severim. Buna ek olarak uzun zamandır güncellememiş olduğum bir eskiz-karalama blogum var. Lise dönemlerimde oldukça yoğun bir şekilde müzik yapmaya çalışmıştım. Daha sonra hem kendi tercihlerimden, hem de bölümümden dolayı bu işe vakit ayırmamayı tercih ettim.
OK. Merhabalar, ben Onur Karadeniz. İTÜ Mimarlık son sınıf öğrencisiyim. İstanbul’da doğup büyüdüm ama şehri ilk kez üniversite ile tanımaya başladım. 12 sene boyunca Koç Özel Lisesi ve İlköğretim Okulu’nda izole bir yaşam sürdüğüm için benim İstanbul algım tekil parçalardan oluşmaktaydı… Taşkışla’ya ayak bastığımdan beri hem ben çok değiştim, hem de İstanbul’la olan ilişkim.
TY. Öğrenim gördüğünüz üniversiteyi ve bölümünüzü hangi koşullarda seçtiniz? İsteyerek kazandığınız bir bölümde mi okuyorsunuz?
AA. Bölümümü isteyerek kazandım. Tahmin ediyorum ki her öğrenci gibi oldukça yoğun bir hazırlanma sürecinden sonra Taşkışla’ya geldim.
TC. İTÜ Mimarlık fakültesi Mimarlık Bölümünde okuyorum. Bu bölüm tek tercihimdi.
OK. Çocukluğumdan beri mimar olmak istedim, başka bir meslek benim için hiç bir zaman söz konusu bile olmadı. Hatta annem ara ara bu konuda benle dalga bile geçer, çünkü küçükken hep “mimarlık olmak istiyorum” demişim. Türkiye’de üniversite hayatıma devam etmeye karar verdiğimde ise sadece İTÜ’de okumak istemiştim. Ancak Koç Lisesi’nin ÖSS’den tamamen farklı olan müfredatı nedeniyle ilk denememde kazanamadım. İTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümüne, Mimarlık Bölümüne geçiş yapmak için girip dönem birincisi oldum ve istediğim bölüme geçtim. Aslında benim için çok zorlu bir süreç oldu, ama bu sayede farklı bir bakış açısı kazandım.
TY. Üniversite hayatından beklentileriniz nelerdi? Çağdaş erişim ve teknoloji ile güncel üniversite hayatının paralel geliştiğini düşünüyor musunuz?
AA. O zamanlar üniversite hayatından tek beklentim iyi bir sosyal çevre ve donanımlı bir eğitimdi aslında. Çağdaş erişim ve teknoloji meselesi üniversiteyle el ele yürüyen bir süreçte değil, yani bununla ilgili bir eğitim görmüyoruz. Ancak genellikle her zaman olduğu gibi öğrenciler olarak kendimiz deneyip araştırarak ulaşıyoruz yeni imkanlara.
TC. Doğrusunu söylemek gerekirse farklı birşey beklememiştim, sonuçta aynı insanların biraz daha farklı hallerinin olduğu yeni bir yer üniversite… Ve güncel üniversite hayatının çağdaş erişim ve teknoloji ile birlikte geliştiğini de düşünmemekteyim.
OK. Üniversiteden ve bölümümden tek beklentim küçüklüğümde hayal kurduğum yapılı çevreyi gerçekleştirmek adına eğitim almaktı. Çağdaş erişim ve teknolojiyle üniversite boyunca hiç karşılaşmadım. Ama diğer yandan da şunu söyleyebilirim ki, İTÜ’de insanları teknoloji beslemiyor, burada insanı diyalog ve diğer insanlar besliyor. Böyle olunca haliyle siz de teknolojiyle kendi kişisel ilişkinizi kuruyorsunuz.
TY. Mimarlık pratiğinde şu ana kadar ilginizi en çok çeken konu ne oldu? Bu konu ile ilgili araştırmalarınızı derinleştirme imkanı bulabiliyor musunuz?
AA. Mimarlık pratiğinde en çok ilgimi çeken (ve açıkçası en çok çalıştığını gördüğüm) şey mimarlık eğitiminin bilgi aktarımı ile değil, bilgi “paylaşımı” ile daha iyi işlediği. Bu nedenle son 2 yıldır biz öğrenciler ve aramızdaki bilgi paylaşımından beslenmeye çalışıyorum, bunun ışığında Whatabout’u yürütüyorum. Bu nedenle bu imkanı rahatlıkla yaratabiliyorum.
TC. Tam olarak ilgimi çeken tekil bir şey olmadı. Genelde ilgimi ne çekerse gidip araştırırım. Kütüphaneler bu konuda çok yararlı oluyor…
OK. Mimarlık pratiğinde en çok ilgimi çeken şey, insanların düşünsel boyutu yüksek mekanlarda yaşaması gerektiği oldu. Bu yüzden araştırma aralığım çok geniş. Bu benim mimarlığa sadece bir meslek olarak hiçbir zaman bakmamamı sağladı. Böyle olunca da günlük yaşantımda karşılaştığım her şey benim için bir imkana dönüştü.
TY. Sizce kimin için ve nasıl bir mimarlık yapılmalı? Toplumdaki güncel mimari algı ile ilgili nasıl bir bakış açısına sahipsiniz?
AA. Açıkçası “Mimarlık şunun için şöyle yapılmalı” diyebilecek kadar kesin yargıya varamam, ben de henüz Taşkışla kalesinden dışarılara yeni yeni bakan ve bu soruları kendi kendine soran biriyim. Ancak şuan tek bildiğim ve emin olduğum şey; mimarlık ve sanatın duyarlı yapılması gerektiği… İnsan için yapılan her şey devamında iyi işler getirecektir diye düşünüyorum.
TC. Her durum için değişir. Sanırım kendi bakışım diğer insanlara göre biraz daha nötr.
OK. Bu, üzerinde çok kafa yorduğum bir konu… Çünkü mimarlık camiasında genel olarak kabul görmüş bir tek görüş var; o da mimarlığın “insan” için olması gerektiği. Ama bir kişi de kalkıp o “insan”ı tanımlamıyor. Mimarlık mı insana hizmet etmeli, yoksa insan mı mimarlığa hizmet etmeli? Bunun gibi bir çok soru sorabilirim. Sorular ve yanıtlar içinde bulunduğumuz çağa göre de değişebilir. Soru ve yanıt ne olursa olsun zaman bütün ideolojileri siliyor. O yüzden diyebilirim ki, mimarlık kimin için olursa olsun hakkını vererek tasarlanmış bir mekan, her zaman güzel oluyor. Benim de ilgimi çeken bu.
TY. Beton tasarımına ilgi duyuyor musunuz? Beton tasarım yarışmasındaki proje fikrinizi bize anlatır mısınız?
AA. Dürüst olmak gerekirse beton tasarımına “özellikle” ilgi duyan biri değilim. Yani tasarımın diğer elementlerine ilgim ne kadarsa, betona da o kadar pay düşüyor. Kısaca yarışma projemizden bahsetmem gerekirse, Onur ile yapmaya çalıştığımız şey; sonradan üretilen ve ülkemizde genel olarak olumsuz vizyona sahip olan “beton” malzemesini “zariflik, şıklık” teması altında yoğurmaya çalışmaktı. Bunun için en zarifin, en şık olanın doğada var olan olduğunu düşündük ve beton bir mağara ile “en ilkel”e döndük. “Alchemist’in Son Durağı” ve bu ana fikir altında ilerledi.
TC. Yarışmadaki fikrim genel olarak yarışmanın içeriği (elegance) üzerineydi; bu terimi biraz daha program içerikli bir tasarımdan kurtarmak amacıyla deneyler yapmaya başladım. Yapmaya çalıştığım ürün, aslen lifli-lifleşmiş bir beton üretip tamamen başka bir inşaa teknolojisiyle yapı yapmaktı. Bu noktada bi sorun oluştu. Malzemeyi elde edebildim (polyester kullanarak) fakat malzemenin inşaası ve paftadaki proje baştaki ilkeme uymadı (zamansal problemler). Bir örnek olarak; üretmek istediğim beton karışımı, bir anlamda cam üretimindeki çubuk daldırma işlemi gibi çalışacaktı diyebilirim. Çekilip sündürülebilen, püskürtülebilen büyük boşluklara sahip bir çeşit beton.
OK. Yapı malzemesinin taştan betona dönüşmesi günlük yaşam biçiminden her şeye kadar insan yaşamını değiştiren bir olgu. Bir tasarım malzemesi olarak taştan betona geçişte, tasarım yaklaşımının beş duyudan sadece göze indirgenmesi yaşanıyor da denebilir. Bir insanın beton ile temas olma hali ise, taşla olduğundan çok daha uzak ama bir o kadar da yakın. Biz, Atıl ile, insanın betonla kurduğu ilişkiyi kuvvetlendirmek adına, betonu taş şekillendirir gibi şekillendirdik. Yani bir nevi modern malzemeyle en “ilkel”e döndük. Taşın size bir hikaye anlattığı gibi de betona bir hikaye yazdık. Betonun bireyselleştirici gücüyle Simyacı’ nın “Kişisel Menkıbesi”ni bulmak için kaçtığı çölü birbiri ile ilişkilendirdik… Tasarım sürecinde betonu sadece formla şekillendirmekten ziyade betonu dökerken agrega değişikliğiyle iç mekanda renk değişikliği sağladık. Bununla birlikte tasarladığımız forma göre kaktüsleri yerleştirip betonu bu kaktüsler üzerine döktükten sonra kaktüsleri yakıp betona bir doku vermek, tasarım bağlamında bir diğer fikrimizdi.
TY. Betonu diğer malzemelerden farklı kılan sizce ne olabilir?
AA. Bilemiyorum, belki masif ama zarif görünümü olabilir. Özellikle beton gibi bir malzemeyi “hafiflik” teması altında incelediğinizde dünyada muhteşem örnekler bulabiliyorsunuz.
TC. Yapısına dokunulabilirlik… Bir anlamda opensource* (açık kaynaklı) olabilmesi.
OK. Sizi zamandan ve yaşanmışlıktan koparıp yepyeni bir hayat müjdelemesi. İnsan da tam da böyle bir varlık, sürekli geçmişinden kaçıp kendi harikalar diyarında yaşamak isteyen birisi. Beton sizi bu dünyadan koparıp ölümsüz bir varlık gibi hissettiren belki de tek malzeme.
TY. Yarışmadaki fikriniz ile ödül kazanmanız sizi geleceğiniz ile ilgili motive ediyor mu? Toplumsal ve mesleki olarak nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
AA. Tabi ki. Önümüze yeni kapılar açtığı ve yeni fırsatlar tanıdığı için oldukça motive ediyor. Henüz “mesleki” olarak nasıl bir noktada olacağımı bilemiyorum. Ama doğru bildiğim şeylerden hiçbir zaman şaşmamayı diliyorum, kendimce. Geleceğime dair en önemli cümlem bu.
TC. Bir yarışma kazanmış olmak güzel bir şey. 🙂
OK. Geleceğimi düşünerek hareket etmiyorum. Bir insan içindekileri boşaltınca rahatlar. Yarışma benim için de böyle bir şey. İster kazanıyım ister kazanmayayım, söylemek istediğim sözleri bu şekilde söyleyebiliyorum. Bu da beni manevi olarak motive ediyor. Geriye dönüp baktığımda şu ana kadar yaptığım bütün projelerin düşünsel boyutu beni tatmin ediyor. Bu da beni mutlu ediyor.
TY. Tasarımların gittikçe salt görsellikle ön plana çıktığına tanık oluyoruz. Üniversite ve yarışma projelerinizde görselleştirme ve içerik arasında dengeyi sağlamaya çalışıyor musunuz?
AA. Görselleştirmenin bu kadar gelişmesi ve önem kazanmasını bir dezavantaj olarak görmüyorum, aksine çok büyük avantaj. Sonuçta en başarılı işler, sağlam bir kavramsal altlık ve araştırma/çalışma aşamasının üstüne inşa edildikten sonra, sağlam görselleştirmelerle kendini tamamlıyor. Ben de bu yolda ilerliyorum projelerimi yaparken. İçerik/görsel diye ayırmak tasarımı parçalar diye düşünüyorum, bu disiplinleri ayırmak pek samimi değil.
TC. Ben kendi adıma bu durumun yeni yeni bu şekilde ilerlediğini düşünmüyorum. Kendi projelerimde şu ana kadar içerik-detay görselleştirme-fikir kısımlarını dengeli bir şekilde işlemeye çalıştım ama genel olarak yarışma projelerinden bahsedecek olursak bence görselliğin ön planda olması çok doğal.
OK. Kendi adıma düşündüğümde bence bir proje akademi hayatında bir yılda üretilmesi gereken bir şey. Bu bir yıl bir döneme sıkışınca haliyle bazı şeyler eksik kalıyor ve her dönem insanlar kendilerini tekrar ediyorlar. Bu da tasarımı biraz seri üretime sokuyor. Projelerimi bu yüzden birisine anlatma güdüsü duymuyorum. Üniversite projelerimde projeyi düşüncelerimi bir an önce görselleştirip sunma amaçlı bir güdüm de hiç bir zaman olmadı. Bu sebeple farklı bir tasarım anlayışım gelişti. Ne söylemek istiyorsam onu söylüyorum ve yapıyorum. Genellikle yarışma projelerim ise daha farklı ilerliyor. Üniversite projelerimi bir tiyatro oyunu gibi düşünürsem, yarışma projelerim o oyundan birer perde oluyorlar.
TY. Çeşitli şehirlerde ve üniversitelerde benzer bölümlerde öğrenim gören okuyucularımıza, kendilerini geliştirme sürecinde neler önerebilirsiniz?
AA. Geçtiğimiz hafta KOÜ Mimarlık öğrencileri bir manifesto yayınladılar, biliyorsunuzdur. Açıkçası Whatabout dolayısıyla Türkiye’deki şehirleri gezip farklı üniversitelerdeki arkadaşlarımızla konuşunca farkettiğim en büyük şey, mimarlık eğitiminin ülke genelinde giderek niteliksizleştiği. KOÜ’deki arkadaşlarımızın isyanı da bu yüzden. Bu nedenle önereceğim en önemli şey, birbirlerinden beslenmek için çaba sarfetmeleri. Mimarlık belli otoritelerin ışığında yapılabilecek bir iş değil, arayıp bulmak için umutlarını kaybetmesinler. Aramak için en doğru adres aslında bizleriz, mimarlık öğrencileri. Teşekkürler 🙂
OK. Mimarlığı sadece bir meslek olarak görmemek aslında en iyisi. Yoksa içteki heyecan bitiyor.
Kendilerine bu samimi söyleşileri için teşekkür ediyor, yollarının başındaki arayışlarının ve başarılarının daim olmasını diliyoruz.